25 Nisan 2015 Cumartesi

Yiyecekleriniz Sizi Mide Kanseri Yapabilir!

Yiyecekleriniz Sizi Mide Kanseri Yapabilir!

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, yiyeceklerin saklanış biçiminin mide kanseri sıklığını artırdığını belirterek, konserve, salamura veya tütsülenerek saklanan besinlerin tüketimi konusunda dikkatli olunması gerektiğini söyledi.

Yiyecekleriniz Sizi Mide Kanseri Yapabilir!
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, mide kanserinin Türkiye'de en fazla görülen kanser türlerinin başında geldiğini, bu hastalığın en çok ölüme neden olan kanserler sıralamasında erkeklerde akciğer, kadınlarda ise meme kanserinden sonra ikinci sırada yer aldığını bildirdi.
Akciğer kanserinin doğrudan tütün, mide kanserinin ise beslenme ile ilgili olduğunu vurgulayan Akdur, ''Bu iki grup kanser, yani Türkiye'deki kanserlerin üçte ikisi kolaylıkla önlenebilir. Akciğer kanserini önlemek için sigara içmemek, mide kanserini önlemek için ise sağlıklı beslenmek yeterli'' şeklinde konuştu.
Mide kanserinde beslenme biçiminin çok önemli olduğunu anlatan Akdur, şu uyarıları dile getirdi;
Fazla tuz kullanılması, taze sebze ve meyveden fakir, nişasta ve şekerden zengin beslenme, gıdaların piştikten sonra uzun süre bekletilerek tüketilmesi, mide kanserine yakalanma riskini artırıyor.
Yiyeceklerin saklanış biçimi de mide kanseri sıklığını artırıyor. Konserve, salamura veya tütsülenerek saklanan besinlerin tüketimine dikkat edilmelidir. Özellikle et ürünlerinin salamurası yapılırken nitrat ve nitrit tuzları kullanılmaktadır. Bu tuzlar ısıtma sırasında veya mide içinde güçlü kanser yapıcı maddelere dönüşürler. Olumsuz şartlarda saklanan ve bayat gıdalarda bulunan bakteri ve küf mantarlarıyla karşılaşması sırasında da bu kanser yapıcılar ortaya çıkabilir.''
Mide kanseri açısından pişirme yöntemlerinin de önemli olduğunu, besinlerin direkt ısı kaynağı ile temasının olduğu yöntemler, ızgara ve döner gibi aşırı pişirilmiş ve yanık besinlerin mide kanseri sıklığını artırdığına işaret eden Akdur, ''Yapılan araştırmalar mide kanserinde ailesel yatkınlığın da önemli olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.

Ruhsal Hastalıklar Kadınları Daha Fazla Etkiliyor

Ruhsal Hastalıklar Kadınları Daha Fazla Etkiliyor

Türkiye Psikiyatri Derneği Üyesi Yard. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, ruhsal hastalıkların görülme sıklığının cinsiyetler arasında büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi.

Ruhsal Hastalıklar Kadınları Daha Fazla Etkiliyor
Türkiye Psikiyatri Derneği Üyesi Yard. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi  “Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve fobiler başta olmak üzere anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıklar kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir” dedi.
Dr. Başterzi kadınların erkeklerden üç kat daha fazla intihar girişiminde bulunduğunu değindi ve depresyona rastlanma oranının erkeklere göre kadınlarda 2 kat daha fazla olduğunu belirtti.  2020 yılında dünyada en çok yeti yitimine sebep olacak hastalıklar arasında depresyonun 2. sırada yer alacağının öngörüldüğünü söyleyen Dr. Başterzi, bu artışın kadınlarda daha yüksek olacağını söyledi.
Dr. Başterzi, kadınların ruh sağlığını etkileyen en temel iki faktörün yoksulluk ve şiddete maruz kalınması olgunu belirterek, “Kadınların ruh sağlığının genel olarak daha kötü olması biyolojik farklılıklar ya da bireysel yaşam biçimi ile yeterince açıklanamaz.
Ekonomik, yasal, çevresel faktörler erkekle kadın arasında ki güç dengesini erkek lehine çevirmektedir. Bu durum kadın yaşamını belirgin bir biçimde etkilemektedir” diyen Dr. Başterzi konuşmasına şöyle devam etti, “Sosyal faktörler farklı ülkelerde, hatta ülke içinde cinsiyet rollerinin gelişmesi ya da geri kalması yönünde etkiler gösterebilir.
Kadının ruh sağlığını derinden etkileyen bu sosyal faktörlerin uygun girişimler ve politikalarla değiştirilmesinin bazı ruhsal hastalıkların görülme sıklığını azalttığı gösterilmiştir” dedi.
Günümüzde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bütün kadınlar “töre” adı altında cinayete maruz kalmakta, “ahlaksız” olduğu iddiası ile öldürülmesine kadar türlü biçimlerde şiddete maruz kalmaktadır” diyen Dr. Devrim Başterzi, kadınlar en çok eşleri ya da cinsel partnerleri tarafından, cinsel veya fiziksel şiddete maruz bırakılmaktadır” dedi.
Dünyada birçok kadın şiddete uğramasına rağmen, çok az kadın yasal kurumlara başvurmaktadır. Şiddete uğramak kadınlarda birçok ruhsal hastalığın oluşumunu tetiklemektedir” diyen Dr. Başterzi şu şekilde devam etti;
Yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal adaletsizlik dünyada kadınları erkeklerden daha çok etkilemektedir. Halen tüm toplumlarda kadınlar daha az eğitim almakta, okuma yazma öğrenmeleri engellenmekte, yoksulluğa mahkûm kılınmakta, aynı işi yaptıkları halde daha az para kazanmaya devam etmektedirler.
Görünmeyen ev içi emekleri karşılıksız ve sosyal güvencesiz kalmaktadır. Dünya üzerinde yaşayan kadınların çok küçük bir kısmı resmi kurumlarda ve sosyal güvenceli olarak çalışmaktadırlar. Kadınlar tarım, ev işleri, gündelik yevmiyeli işler gibi alanlarda erkeklerden çok daha uzun saatler boyunca hiç durmadan çalışsalar da emeklerinin hak ettiği maddi karşılığı ve sosyal güvenceyi alamamaktadırlar.

Genetik Aktarım Mutasyona Uğruyor!

Genetik Aktarım Mutasyona Uğruyor!

Çocuklarınıza, ne kadar mutasyona uğramış gen geçiriyorsunuz?

Genetik Aktarım Mutasyona Uğruyor!
İlk kez bir ailenin gen haritasını çıkaran ABD'nin Sistem Biyolojisi Enstitüsü'nden bilim adamları, ebeveynlerin gen haritasını çocuklarınınkiyle karşılaştırdı.
Bir baba, anne, kız çocuk ve erkek çocuğun gen haritasını çıkaran bilim adamları, ebeveynlerin çocuklarına moleküler biyologların sandığının yarısı kadar mutasyona uğramış gen geçirdiğini belirledi.
Ebeveynler arasındaki genetik bilgi alışverişinin meydana geldiği kromozomdaki yerleri daha kesin olarak tespit etme imkanı bulan araştırmacılar, ebeveynlerden gelen değişikliklerin çoğunun çocuklarının sağlığına hiçbir etkisi olmadığını da gördü.
Bilim adamaları, bugüne dek anne ve babanın ortalama 75 mutasyona uğramış geni çocuklarına geçirdiğini düşünüyordu.
Araştırma, "Science " dergisinin internet sitesinde yayımlandı.

Uyurken Dişlerinizi Sıkıyorsanız Dikkat!

Uyurken Dişlerinizi Sıkıyorsanız Dikkat!

Günü stresli geçiren kişinin gece uyurken dişlerini sıkmasının, baş, boyun ve bel ağrılarına yol açtığı bildirildi.

Uyurken Dişlerinizi Sıkıyorsanız Dikkat!
Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurselen Toygar, yaptığı açıklamada, birçok rahatsızlığın ana nedeni olarak bilinen stresin çeneye ve dişlere de zarar verdiğini anlattı.
Prof. Dr. Toygar, stresli gün geçiren kişinin uyurken bilinçsizce dişlerini sıktığını, bunun da hem dişlere hem de vücudunun diğer bölgelerine zarar verdiğini ifade etti.
Birçok kişide stresin yöneldiği ilk yerin çiğneme kasları olduğunu, gün içerisinde çenenin sıkılabildiğini ancak bu durumun gece uykuda daha sık yaşandığını anlatan Toygar, şöyle konuştu;
''Derin uykuya dalma sırasında, duyuların iletildiği beyin bölgesine stres ne kadar yoğun iletilirse çiğneme kaslarının o oranda sıkımı güçleşir ve kişi farkında olmadan dişlerini gıcırdatmaya, sıkmaya başlar. Kişi ancak uyandığında çenesindeki ağrıdan bunu fark edebilir. Diş sıkma, çocukluk çağında başlar, erişkinlikte artar. Yaşanan stres nedeniyle de devam eder. Yapılan araştırmalar bir kişinin diş sıkma gücünün 5 tona kadar ulaşabildiğini gösteriyor. Çene kasları çok güçlüdür. Diğer kaslara göre yorulmaz. Bu kasın histolojik yapısı farklıdır. Kasılma gücü fazladır. Bu kadar güçlü ısırma kuvveti dişlerde aşınmalara, çene kemiğinde kırılmalara, travmalara neden olur. Çiğneme ekleminde de deformasyon oluşur.''
Stres sonucunda derin uykuda yaşanan çene sıkmanın, hastanın sosyal yaşamını bozduğunu, rahat kaliteli uykuyu engellediğini, yaşam enerjisini düşürdüğünü dile getiren Prof. Dr. Toygar, bu rahatsızlığın özellikle ''hassas, endişeli, içine kapanık ve duygularını dışa vuramayan kişilerde'' görüldüğünü kaydetti.
Prof. Dr. Toygar, şöyle devam etti: ''Strese bağlı olarak uyurken bilinçsiz yapılan diş sıkmaları baş, boyun, bel ağrılarına neden oluyor. Baş ağrıları migrenle karıştırılmamalı. Çoğu kişi migrenden kaynaklı sanır baş ağrısını ama stres nedenli çene sıkması da bunun nedenlerinden biridir.
Bu kişilerin çene hareketlerinde kısıtlılık olur. Rahat çiğneyemez. Şakak bölgesinde, omuz ve sırtlarda ağrı yapar. Kulak çınlaması, yüzde asimetri, denge bozukluğu, depresyon, bulanık görme, gözde seğirme olarak kendisini gösterir.''
Diş sıkmanın önüne geçebilmenin en etkin yolunun ''stresten uzak durmak'' olduğunun altını çizen Toygar, günde iki kez 20 şer dakika çene eklemine, triger denilen tetik noktasına sıcak havluyla masaj yapılabileceğini, gülerken, esnerken ağız açıklığının kontrol edilmesi gerektiğini dile getirerek, ''Şeker ve kafein tüketiminden uzak durulmalı. Yumuşak gıdalarla beslenmeli ve bunlar ufak parçalı olmalı'' dedi.

Tüp Bebek Uygulamalarına Yasal Sınırlama Geliyor!

Tüp Bebek Uygulamalarına Yasal Sınırlama Geliyor!

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. İrfan Şencan, tüp bebek tedavisinde embriyo transferine ''tek'' sınırlaması getirileceğini, uygulamanın Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra geçerli olacağını bildirdi.

Tüp Bebek Uygulamalarına Yasal Sınırlama Geliyor!
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. İrfan Şencan,  üremeye yardımcı tedavi metodlarının uygulanması ve merkezlerin fiziki yapılarının değiştirilmesine yönelik bazı kararlar alındığını söyledi.
Tüp bebek merkezlerinin işleyişini ve uyması gereken kuralları belirleyen bir yönetmeliğin mevcut olduğunu anımsatan Şencan, şimdi bu yönetmeliğin tamamen yenilendiğini belirtti. Şencan, yapılan değişiklikle üremeye yardımcı tedavi yöntemlerini yeniden bir düzen içerisine soktuklarını ifade etti.
Üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinin iki safhadan oluştuğunu anlatan Şencan, bunun ilkinin hastanede yapılan ''aşılama'', bir diğerinin ise tamamen embriyonun dışarıda oluşturularak gebeliğin sağlandığı yöntem oluğunu anlattı.
Şencan, üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinin uygulamasında alınan kararlar hakkında şu bilgileri verdi;

Yapılan değişiklikle bundan sonra herkes istediği kadar embriyo transfer edemeyecek. Bunun için belli bir sınırlama getiriliyor. Bu sınır, artık öncelikle 'bir' olacak. Yani, tek embriyo transfer edilebilecek. Özel durumlarda bu sınır değişebilecek. Özel durumlar ise ikinci ya da üçüncü denemeler ve daha sonrasını kapsıyor. Bu durumlarda iki embriyo transferine izin veriyoruz. Ayrıca, 35 yaş üstünde olunması halinde de iki embriyo transferine izin veriliyor. Onun dışında tek embriyo...''
İkinci bir değişiklik olarak da ''tamamen dış ortamda yumurta ve sperm birleştirilmesinde kaynaklar konusunda oluşabilecek riskleri azaltmaya yönelik tedbir alındığını'' ifade eden Şencan, ''Çünkü, spermin kaynağı değişebilir, karışma riski var. Bu kanunlarımızda ve anayasamızda ele alınan bir konudur. Bunu çok ciddi bir şekilde disipline ediyoruz. Bundan sonra eğer embriyo üç aydan daha fazla dondurulacaksa embriyo vericilerinden DNA analizi alınacak. Bununla beraber konulacak ki sonra soyun karışması engellensin. Soyun korunması, kanunda öngörülen bir şey zaten. Biz de tedbirini alıyoruz'' dedi.
Şencan, bunun dışında tüp bebek merkezlerinin açılış esaslarına ilişkin de mevzuatın değiştirildiğini belirterek, ''Artık, şimdiye kadar olduğu gibi bu merkezlerin rastgele açılmasının önüne geçiyoruz'' diye konuştu.
Değişiklikle tüp bebek merkezlerin bulunduğu binalar için birtakım standartlar getirildiğini dile getiren Şencan, bu binaların müstakil bina değilse istenilecek standartlara uygun olması ya da hastane içinde olması şartı aranacağını söyledi.
Şencan, yapılan değişiklikle tüp bebek merkezlerinin hepsinin yeni doğan yoğun bakım ünitesi ve doğum ünitesi olan bir merkezle işbirliğinin şart koşulduğunu da dile getirdi.
Şencan, ''Çok daha önemli olan şey ise tüp bebek yöntemiyle gebe kalınması durumunda, söz konusu gebenin doğuma kadar takibinin, gebe kalmasına aracı olan tüp bebek merkezinin sorumluluğuna verilmesidir'' dedi. Şencan, bu şekilde gebe kalan bir kişinin başka bir yerde kontrole gitmesi halinde de tüp bebek merkezinin tüm bunların kaydını tutarak, il sağlık müdürlüğüne bildireceğini söyledi.
Uygulamanın Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra geçerli olacağını ifade eden Şencan, mevcut merkezler için belli bir geçiş süresi tanınacağını bildirdi.

17 Nisan 2015 Cuma

Kilo Vermek İçin Ne Yediğinize İyi Bakın!

Kilo Vermek İçin Ne Yediğinize İyi Bakın!


ABD'nin önde gelen sağlık kuruluşlarından Mayo Clinic tarafından yayımlanan diyet kitabında, günlük hayata adapte edilemeyen diyet mitlerinin bir kenara bırakılarak birkaç sağlıklı alışkanlığın edinilip bazı kötü alışkanlıkların terk edilmesiyle kolay kilo vermenin ve bu kiloyu korumanın yolları anlatılıyor.

Kilo Vermek İçin Ne Yediğinize İyi Bakın!

Mayo Clinic uzmanlarına göre, tüm yapılması gereken, doğru yiyecekleri bulmak, yemekten zevk alarak tüketmek, böylece strese girmeden zayıflama süreci geçirmek, doğru beslenmeyi öğrenmek ve eski kötü alışkanlıklara dönmemek.
Kilo vermek için öncelikle sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinme ve hareketsiz yaşamı bir kenara bırakma konusunda kararlı olmak gerektiği belirtilen kitapta, şu 5 sağlıklı alışkanlığın edinilmesini öneriliyor;

Güne iyi bir kahvaltıyla başlayın. Meyve ve sebzenin bulunmadığı öğününüz olmasın. Tahılları sofranızdan eksik etmeyin. Zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar tüketin, trans yağ ve doymuş yağlardan uzak durun. Her gün mutlaka egzersiz yapın, hiçbir şey yapamıyorsanız her gün 1 saat yürüyün.
Çoğu zaman önemsiz görülen ve terk edilmesi gereken 5 kötü alışkanlık ise şöyle sıralanıyor;

Televizyon seyrederken asla yemek yemeyin. Şekeri hayatınızdan çıkarın, 'yapamam' diyorsanız tatlandırıcı olarak meyvelerden faydalanın. Aperitif olarak sadece meyve ve sebze yiyin, bir dilim kekin 4 elmaya eş değer olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Yağlı etten uzak durun, eti az yağlı veya yağsız tüketin. Fast food restoranlar başta olmak üzere dışarıda yemek yemeyi kesin.
Mayo Clinic uzmanlarının önerileriyle ilgili olarak açıklamalarda bulunan A Plus Kliniği diyetisyenlerinden Sinem Paker, ''Listenin başında televizyon var, neden televizyon karşısında yemek yenmemeli?'' sorusuna şu karşılığı verdi;

''İnsanları adeta hipnotize ediyor. Bizi hareketsiz yapıyor. Eskiden çocuklar sokaklarda koşup oynarken şimdi televizyon, bilgisayar karşısında. Toplumumuzda şişmanlığın artmasının başlıca sebebi budur, hareketsizlik çok arttı.
Doyma hissi veya hızlı miktarlarda bir şekilde tükettiğinizde yediğinizi ayarlayamıyorsunuz. Yemeye başladıktan 20 dakika sonra beyinden doyma hissi emri gelir. Bu 20 dakika boyunca televizyon izlerseniz yediklerinizin miktarına adapte olamazsınız ve çok fazla yemiş olabilirsiniz.
Ne yediğinizi bilmeniz, görmeniz, yediğinizin tadına varmanız gerekiyor. Televizyon bunu engelliyor. Çocuklarda çok sık düşülen bir hata. Çocuklara asla televizyon karşısında yemek yedirilmemeli. Aksi halde ileride büyük sorunlara yol açar.

Sağlıklı Erkeğin Cinsel Yaşam Süresi Uzuyor

Sağlıklı Erkeğin Cinsel Yaşam Süresi Uzuyor

ABD'de yapılan bir araştırmada, sağlıklı erkeğin cinsel yaşam süresinin daha uzun olduğu ortaya çıktı.

Sağlıklı Erkeğin Cinsel Yaşam Süresi Uzuyor
Chicago Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, sağlık durumu iyi veya mükemmel 55 yaşındaki erkeklerin, sağlıkları kötü veya vasat düzeydeki erkeklerle mukayese edildiğinde ortalama 5 ila 7 yıl daha uzun cinsel yaşamlarının olduğu belirlendi. Araştırmada, sağlık durumu iyi ya da mükemmel kadınların, sağlıkları kötü veya vasat olanlarla karşılaştırıldığındı 3 ila 6 yıl daha uzun cinsel yaşamlarının bulunduğu kaydedildi.
Sağlık durumları çok iyi veya mükemmel durumda bulunan erkek ve kadınlar, sağlık durumları kötü veya vasat erkek ve kadınlarla karşılaştırılırken, sağlığı iyi olan erkeklerin kötü olanlara göre 1,5 ve kadınların da 1,8 kat cinsellikle daha ilgili olduğu görüldü.
25 ila 85 yaşlarındaki 6 binden fazla Amerikalıya ait verilerin incelendiği ve British Medical Journal'da yayımlanan araştırmada, orta ve ileri yaşlarda cinsel faaliyet, cinsel yaşamın kalitesi ve cinselliğe ilginin sağlık durumuyla doğrudan bağlantılı olduğu tespit edildi.
Araştırmacılar Doçent Stacy Tessler Lindau ve asistanı Natalia Gavrilova, erkeklerde faal cinsel yaşam beklentisinin kadınlardan daha uzun olduğunu, ancak sağlığı kötü erkeklerin faal cinsel yaşamlarının kadınlara göre kısa olduğunun altını çizdi.
Araştırmada ayrıca, daha sık cinsel ilişkide bulunan insanların daha sağlıklı olduğu tespit edilirken, cinsel açıdan aktif insanlar arasında, sağlık durumu iyi olmanın, erkeklerde daha sık cinsel ilişkiyle (haftada bir veya daha fazla) bağlantılı olduğu tespit edildi.
Araştırmacılar makalelerinde, "cinsel aktivite, yüksek kaliteli cinsel yaşam ve cinselliğe ilginin yaş ilerledikçe erkeklerde kadınlardan daha fazla olduğunu " kaydetti.

Kekemelik Sorunu Genetik!

Kekemelik Sorunu Genetik!

Kekemelik de genlerle ilgili. James Battey, bilim ilk kez kekemelikten sorumlu olabilecek genetik değişimler saptadı diyor .

Kekemelik Sorunu Genetik!
Bulgu yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde yardımcı olacak. Kekemelik genelde aileden geldiği için uzmanlar genlerle ilgili olduğunu aslında uzun bir süredir tahmin ediyorlardı.
Daha önceleri gerçekleştirilen bir araştırmayla X kromozomu üzerinde genetik değişimin bulunduğu saptanmıştı.
Ancak Pakistanlılar, Amerikalılar ve İngilizlerle gerçekleştirilen son araştırmayla kekemelerin çoğunda toplam üç gende değişim olduğu görüldü.
Genetik uzmanları şu sıralar dünya çapındaki bir araştırmayla, genlerdeki değişimlerin beyin üzerindeki etkisini bulmaya çalışıyorlar. 

Bu Cilt Hastalığı Öldürüyor!

Bu Cilt Hastalığı Öldürüyor!

Bu Cilt Hastalığı Öldürüyor!

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Akman, derinin kendini yabancı olarak algılayarak kendisiyle savaşmaya başlamasıyla ortaya çıkan Pemfigus hastalığının ölümcül olabildiğini bildirdi.

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Akman, derinin üst tabakasında hücreleri birbirine bağlayan bir takım proteinler bulunduğunu, Pemfigus hastalığını taşıyan bireylerde bu protein yapılarına karşı vücudun otoantikor üretmeye başladığını söyledi. Tam olarak nedeni bilinmeyen bu hastalıkta, derinin kendisini yabancı olarak algıladığını belirten Akman, ''Deri bir anlamda kendi kendiyle savaşıyor'' dedi.
Yanıklarda olduğu gibi, içinde sıvı bulunan kabarcıklar ve kabuklu yaralar şeklinde görülen Pemfigus'un deride görülebildiği gibi ağız içi, gözler ve vajinal bölgede de ortaya çıkabildiğini bildiren Doç. Dr. Akman, hastalığın çoğunlukla ileri yaştaki kişilerde görüldüğünü, az sayıda da çocuk hasta bulunduğunu kaydetti.
Pemfigus'un daha çok Akdeniz ırkında görülen bir hastalık olduğunu anlatan Ayşe Akman, hastalığın Antalya ve Adana bölgesindeki görülme sıklığının yüzbinde 2,4 olduğunu, son iki yıl içinde Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'na başvuran hasta sayısının 60'a yakın olduğunu ifade etti.
Hastalığın teşhisinin ardından tedavisinin onlarca yıl sürebildiğine dikkati çeken Doç. Dr. Ayşe Akman, şöyle konuştu:
''Daha çok kortizon denilen steroid tedavileri kullanılıyor. Başlıca tedavi bu. Bağışıklık sistemini baskılayıcı tedaviler de var ama bu ilaçların yan etkileri de olabiliyor. Yan etkiler de bağışıklık sistemini baskıladığından ya da steroidler kemik erimesi, tansiyon, şekere yatkınlık yaptığı için bu hastaların ilaçların yan etkileri bakımından iyi takip edilmeleri gerekiyor. Eskiden Pemfigus Vulgaris denilen, ağız mukozasını tutan alt tip ölümcül seyredebiliyordu.
Deri bütünlüğü bozuk olduğu için mikroorganizmalar çok rahat deriye ve vücuda girebiliyordu veya sıvı kaybı, elektrolit kaybı nedeniyle ölümler görülüyordu. Şimdi tedaviler çıktı. Bu sefer de tedavilerin yan etkileri nedeniyle ölümler başladı. Pemfigus ölümcül seyredebilmesi, ilaçların yan etkilerinin görülebilmesi bakımından önemli bir hastalık. Süreğen bir hastalık olduğu için itina gerektiriyor.

Dünyanın En Faydalı 12 Bitkisi

Dünyanın En Faydalı 12 Bitkisi

Çağlardan beri insanlar tedavi amacıyla bitkilere yöneliyor. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaç fiyatlarının yüksek olması. İşte doğal tedavi amaçlı kullanılan faydalı bitkiler..

Dünyanın En Faydalı 12 Bitkisi
1.Aloe Vera
Toplum arasında en çok bilinen ve kullanımına en çok rastlanılan bitki olan aloe vera, güneş veya kazalar sonucu oluşan yanıkların tedavisinde tercih ediliyor. Bitkinin asıl yararlı kısmı aloe vera yaprağı. Aloe vera yetiştirmek için tek gerekli şey ise su. Yaprağın içinden çıkan su yanıkların neden olduğu acıyı azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.
2.Kızılcık Suyu
Kızılcık suyunun en çok bilinen yararı boşaltım sistemi sorunlarını çözmekteki etkisidir. Bakteriyel enfeksiyonu tedavi ederek sorunların çözülmesini sağlar. Kızılcık suyu, yüksek kolesterol ve kalp yetmezliği gibi sıkıntıları olan hastaların kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. C vitamini yönünden de oldukça zengin olan kızılcık suyu, dişlerin çürümesini ve plak oluşumunu engeller. Kızılcığın içinde bulunan asitler bileşikler ise böbrek ve tümör oluşumunu önler.
3. Ekinezya
Ekinezya Amerikan yerlilerinin yaraları iyileştirmekte kullandıkları ve bilinen hiçbir yan etkisi olan bir bitkidir. Ekinezyanın içinde bulunan maddeler grip ve nezle virüslerine karşı etkili olduğu için özellikle grip mevsimlerinde tercih edilmektedir. Ekinezya bağışıklık sistemini güçlendirerek daha hızlı bir iyileşme sağlar. Boğaz ağrıları, öksürük ve tıkanıklık ekinezya bitkisi sayesinde kolayca atlatılmaktadır.
4. Siyah Yılan Kökü
Siyah yılan kökü, menopoz için önerilen ve bu yönüyle bilinen bir bitkidir. Siyah yılan kökü sinirlerin gevşemesine ve dolayısıyla menopoz döneminin kolay atlatılmasına yardımcı olur. Siyah yılan kökü, menopoz döneminde oldukça sıkıntı veren ateş basması ataklarını önler. Üreme sistemi üzerinde oldukça etkili olan siyah yılan kökü hormonları dengeleyerek menopozun yanı sıra adet öncesi sendromu ve kaslarda meydana gelen kramplar gibi durumların tedavisinde de kullanılır.
5. Günlük
Anadolu Sığla ağacı olarak da bilinen günlük ağacının gövdesinden elde edilen sakız, özellikle eklem iltihabı ve bursitin tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda ishal ve solunum yolları şikâyetleri gibi sorunların tedavisinde de oldukça etkilidir. Ayrıca yüksek kolesterol, damla hastalığı, bel ağrıları, kas yangısı, fibromiyalji, obezlik, dizanteri ve göğüs hastalıklarına da iyi geldiği bilinmektedir.
6. Papatya
Genellikle çayı yapılarak içilen papatya, bağırsaklarda oluşan sorunları rahatlatmasıyla bilinir. Ayrıca mide bulantısı ve gastroentirit tedavisinde de kullanılır. Papatyanın rahatlatıcı özelliği hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde etkilidir. Uyumakta zorluk çeken çocuklarda güvenle kullanılabileceği gibi stres altında hissedildiği zamanlarda da yetişkinler tarafından tercih edilebilir.
7. Hayıt Ağacı
Hayıt ağacı menstural dönemi düzenler ve kadınlarda progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Hayıt ağacı meyveleri yavaş etki eden ve ancak uzun süreli kullanımda etkilerini gösteren bir bitkidir. Hamile kalma sorunu yaşayan bayanlarda 1–2 yıl süreli kullanılır ve hamilelik başladığında kullanımına son verilir. Ayrıca adet öncesi dönemle ilişkilendirilen kramplar ve göğüs bölgesinde hassaslığa neden olan prolaktin hormonu üretim seviyesini de düşürür.
8. Kahve
İçerdiği kafein nedeniyle çoğu beslenme önerisinde yer almayan kahve, bazı durumlarda olumlu etkilere de sahiptir. Acının algılanmasını bloke ederek ağrıların azaltılmasında, bronşları açarak grip, soğuk algınlığı ve astım gibi rahatsızların tedavisinde kullanılabilir. Koreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre kahvenin içinde bulunan kafein, fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.
9. Çuha Çiçeği Yağı
Çuha çiçeği yağı, genellikle romatoid artiridin etkilerini azaltmada ve kolesterolü düşürmede kullanılır. Çuha çiçeği obezlik, sindirim sorunları ve solunum yolları şikâyetleri için de tercih edilen bir bitkidir. Ayrıca adet öncesi sendromunu şikâyeti olan bayanlar tarafından da kullanılır. Ancak hamilelik söz konusu olduğunda kullanılmaması gerekmektedir.
10. Gümüş Düğme
Dayanılmaz ağrıya neden olan migrenin tam nedeni bilinmiyor. Bazı uzmanlar bu sorunun nedenini baştaki kan damarlarının genişleyerek sinirlere baskı yapmasından kaynaklandığını savunuyor. Gümüş düğme beyinde bulunan kan damarlarını rahatlatarak duyulan acıyı azaltıyor. Gümüş düğme bitkisinin diğer yararları ise doku ve eklemlerde meydana gelen iltihaplar azaltması. Ayrıca yüksek ateşin düşürülmesinde de oldukça etkili olan gümüş düğme, vücutta aspirin gibi işlev görürken yan etkileri olmadığı için daha çok tercih edilebilecek bir bitki.
11. Keten Tohumu
Susam tanelerinden biraz daha büyük olan keten tohumu, Omega–9 ve Omega–3 asitleri, lif, protein, manganez, magnezyum, çinko ve diğer bir dizi mineral açısından oldukça zengindir. Keten tohumu birçok soruna çözüm getirmesi nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih edilir.  
12. Sarımsak
Sarımsak pek beğenilmeyen bir kokuya sahip olmasına rağmen sağlık açısından oldukça yararlı bir bitkidir. Mikroplara ve virüslere karşı vücuda direnç kazandırdığı bilinmektedir. Sarımsak kolesterol ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, kan şekerini dengelemede, kanserle mücadelede, bronşitin belirtilerini azaltmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelmektedir.

.


12 Nisan 2015 Pazar

Çocuğunuzun Genetik Yapısını Bozuyorsunuz!

Çocuğunuzun Genetik Yapısını Bozuyorsunuz!

Ebeveynlerin, sanıldığından daha az mutasyona uğramış geni çocuklarına geçirdiği bildirildi.

Çocuğunuzun Genetik Yapısını Bozuyorsunuz!
İlk kez bir ailenin gen haritasını çıkaran ABD'nin Sistem Biyolojisi Enstitüsü'nden bilim adamları, ebeveynlerin gen haritasını çocuklarınınkiyle karşılaştırdı.
Bir baba, anne, kız çocuk ve erkek çocuğun gen haritasını çıkaran bilim adamları, ebeveynlerin çocuklarına moleküler biyologların sandığının yarısı kadar mutasyona uğramış gen geçirdiğini belirledi.
Ebeveynler arasındaki genetik bilgi alışverişinin meydana geldiği kromozomdaki yerleri daha kesin olarak tespit etme imkanı bulan araştırmacılar, ebeveynlerden gelen değişikliklerin çoğunun çocuklarının sağlığına hiçbir etkisi olmadığını da gördü.
Bilim adamaları, bugüne dek anne ve babanın ortalama 75 mutasyona uğramış geni çocuklarına geçirdiğini düşünüyordu.
Araştırma, "Science " dergisinin internet sitesinde yayımlandı.

Kilo Vermek İçin Spor Yapmayın!

Kilo Vermek İçin Spor Yapmayın!

Spor da aynı yeme ve içme gibi düzenli yerine getirilmesi gereken bir davranış olarak düşünülmelidir. Spor adeta hayat tarzı olmalıdır.

Kilo Vermek İçin Spor Yapmayın!
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Temel Tıp Bölümü Anatomi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kalaycıoğlu, Türkiye'de sağlık için spor anlayışının çok fazla oturmadığını belirterek, ''Spor, sağlık için yapılmalıdır. Spor da aynı yeme ve içme gibi düzenli yerine getirilmesi gereken bir davranış olarak düşünülmelidir. Spor adeta hayat tarzı olmalı'' dedi.
Spor yapacak kişinin, sporu ne için yaptığına karar vermesi ve bu doğrultuda bir spor hekimi ile görüşerek, kendisine en uygun sporun hangisi olduğunu belirlemesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kalaycıoğlu, ''Millet olarak biraz spor yapma özürlüyüz ve bu konuda çok fazla bilgimiz de yok. Sporun bir şekli, prensipleri ve kuralları olmalı. Yoksa 'aman kilo aldım spor yapayım, kilo verince tekrar bırakırım' anlayışı yanlıştır.
''Yorgunum, çok işim var ya da bugün az yedim spora gitmeyeyim'' gibi zihniyetle bu iş olmaz. Belirli günler ve saatlerde her halükarda sporu düzenli olarak yapmak gerekiyor'' diye konuştu.
Kalaycıoğlu, kişinin sporu hayatının akışına göre değil, hayatını sporun akışına göre yönlendirmek ve plan, program yapması gerektiğini vurgulayarak, ''Haftada 3 gün ve 20 dakikanın altında yapılan sporun sağlık anlamında hiçbir faydası yok. Yapılan bilimsel araştırmalar sporun haftada en az 3 gün ve 20 dakika olması gerektiğini gösteriyor. Nabzın dakikada 120'nin üzerinde atması gerekiyor'' dedi.
Isınmadan spor yapılmasının, spordan hemen önce ya da sonrasında yemek yemenin sakıncalı olduğuna dikkati çeken Kalaycıoğlu, şöyle devam etti: ''İdeal olan spordan 2-3 saat önce yeme içme işinin bitmiş olmasıdır. Spora başlamadan önce kişinin açma germe hareketleri dediğimiz vücudu spora hazırlayıcı hareketleri yapması lazım. Kişi bunları yapmaya üşenmemeli. Bu hareketler yapılmadığı takdirde kas yırtılmaları, ani travma ve sakatlanmalar olabilir. Bu nedenle kişi açma germe hareketleriyle spora başlamalı. Spora başlarken birden bire koşma değil, yavaş bir tempoyla başlayıp, tempoyu belli bir seviyeye çıkartmalı ve sonunda da yine yavaş yavaş tempoyu düşürerek bitirmeli.''
Kalaycıoğlu, Türk toplumunda sporun, ''spor eşittir kilo vermek'' olarak değerlendirildiğini belirterek, şunları söyledi: ''Bu yanlış bir yaklaşım. Spor kilo vermek için değil, sağlık için yapılır. Sağlıklı olmanın iki vazgeçilmez unsuru var. Biri mutlaka ve mutlaka düzenli bir beslenme şekli, diğeri ise egzersiz. Beslenme derken bizim anladığımız can boğazdan gelir değil, can boğazdan gideri unutmamak lazım. 'Yersen sağlıklı olursun' diye bir şey yok, yersen sağlıksız olursun. Ne kadar çok yersen vücudu o kadar çok yormuş olursun. Vücudu ne kadar çok yorarsan o kadar çok hasta olma ihtimalin olur.'' Fazla besinin vücutta toksik etki yaptığını ifade eden Kalaycıoğlu, ''Yani fazla besin zehirlenme yapar. Vücut, kendisine gelen fazla besini vücuttan uzaklaştırabilmek için çok fazla çalışmaya başlıyor ve daha fazla yoruluyor. Bu da daha fazla yıpranmak anlamına geliyor'' diye konuştu.

Çayda Alüminyum Riski!

İçtiğimiz Çaylarda Alüminyum Riski Var!

Çayın günde 6-8 bardaktan fazla tüketilmemesi gerektiğini belirten uzmanlar, ''Çay gereğinden çok tüketildiğinde alüminyum zehirlilik açısından risk taşıyabilir'' uyarısında bulundu.

İçtiğimiz Çaylarda Alüminyum Riski Var!
TÜBİTAK tarafından desteklenen, Ahi Evran Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Fırat Üniversitesindeki araştırmacıların da katıldığı ''Gıdalarda Eser Alüminyum Tayini İçin Katı Faz Özütleme Yöntemi Geliştirilmesi ve Ticari Katı Faz Kartuşu Üretilmesi'' başlıklı projeyi yürüten Yrd. Doç. Dr. Çiftçi, araştırmaların çaydaki alüminyum miktarının gerekenden fazla olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
Ahi Evran Üniversitesi (AEÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Harun Çiftçi, proje kapsamında Türkiye'de sadece 6 yerde olan ''sürekli ışın kaynakları alevli atomik absorpsiyon spektrofotometre'' cihazının AEÜ'ye kazandırıldığını, bu cihaz sayesinde insan sağlığını ilgilendiren birçok bilimsel çalışmanın rahatlıkla yapılabileceğini ifade etti.
Elde ettikleri proje çıktılarının insan sağlığını doğrudan ilgilendiren gıda, su ve çevre kalitesini belirlemede önemli rol oynayacağına işaret eden Çiftçi, bu kapsamda gıda ve su örneklerinde ağır metal düzeylerinin çeşitli aletsel yöntemler kullanılarak belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Ağır metallerin başta metalürji olmak üzere sanayinin birçok alanında kullanımının hızla arttığını, özellikle alüminyumun kolay şekillenebilmesi, uzun ömürlü ve ekonomik özelliğiyle ideal bir ambalaj malzemesi olarak gıda, meşrubat ve ilaç teknolojisinde kullanıldığını belirten Çiftçi, çeşitli alanlardaki atıklarla dolaylı olarak veya gıda, içecek ve sularla doğrudan insan bünyesine geçerek vücutta çeşitli proteinlere bağlanan alüminyumun geniş bir alana yayıldığını ve organizmadan uzaklaştırılmasının zor olduğunu belirtti.
Vücutta tolere edilebilen miktarın üzerinde alınan alüminyumun Alzheimer ve Parkinson gibi rahatsızlıklara sebep olduğunu söyleyen Çiftçi, şöyle konuştu: ''Bundan korunmanın en etkili yolu, gıda ve içecek yoluyla organizma tarafından alınacak alüminyum miktarının azaltılmasıdır. Bu nedenle, gıda örneklerindeki alüminyumun, başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere çeşitli kuruluşlar tarafından önerilen değerlere uygun olup olmadığının kontrol edilmesi önemlidir. Bu amaçla geliştirdiğimiz ayırma ve zenginleştirme yöntemiyle başta Kırşehir şebeke suyu olmak üzere çeşitli su örneklerinde alüminyum düzeyini belirledik ve bu düzeyleri Dünya Sağlık Örgütünce üst sınır olarak önerilen litrede 0,2 miligram düzeyinden aşağı ölçtük.
Araştırmada en ilginç bulguların çay örneklerinden elde edildiğini belirten Çiftçi, ''Vücuda birçok faydası olan çay gereğinden çok tüketildiğinde alüminyum zehirlilik açısından risk taşıyabilir. Yeşil çay dahil olmak üzere çayın dem ve özelliğine göre bir bardakta ortalama alüminyum düzeyini litrede 2,5-12 miligram arasında tespit ettik. Bu değerler, içme sularında önerilen üst sınır olan litrede 0,2 miligramdan 12 ile 60 kat daha fazla. Sağlığımız açısından günde 6-8 bardak çay yeterlidir, daha fazla çay içerken bu hususlar dikkate alınmalı'' diye konuştu.

Migren Ağrılarına Dikkat

Her Ay Tekrarlayan Migren Ağrılarına Dikkat!

Sadece adet döneminde yaşanan şiddetli ve tek taraflı baş ağrısı, hayatı kâbusa çeviren migrenin en önemli belirtisi olabiliyor

Her Ay Tekrarlayan Migren Ağrılarına Dikkat!
Normal zamanda başınız hiç ağrımıyor, ancak adet günlerinizde tek taraflı, şiddetli bir baş ağrısıyla birlikte mide bulantısı ve kusma sorunu yaşıyorsanız dikkat! Çünkü migren, özellikle bu özel günlerde vücutta değişen hormonların da etkisiyle kendini gösterebiliyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Umut Sarı, gerek adet öncesi, gerekse adet dönemlerinde kadının vücudundaki östrojen dengesinin büyük bir değişikliğe uğradığını belirterek, “Artan östrojen seviyesi de migrene neden olabiliyor” uyarısında bulunuyor.
Adet öncesi dönemde kadınların vücutlarında bazı hormonel değişiklikler meydana geliyor. Artan östrojen değerinin yanı sıra vücutta su tutulumu ve ödem oluşuyor. Tüm bu etkenler birleştiğinde de migren belirtileri ortaya çıkabiliyor. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birinin ağrı sıklığı olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Umut Sarı, “Ağrı birkaç saat sürüyorsa bu durum migren olarak değerlendirilmemeli. Migren tanısı için özellikle tek taraflı olan baş ağrısıyla birlikte bulantı ile kusma gibi şikâyetlerin her adet döneminde ortaya çıkması ve tüm gün boyunca devam etmesi gerekiyor” diyor. Dolayısıyla bu sorunu yaşayan kadınların mutlaka uzman bir hekime görünmeleri gerekiyor.
Ergenlik dönemine kadar erkek ve kız çocuklarında migren oranları birbirlerine yakın bir seyir izliyor. Fakat ilk adet kanamasıyla birlikte bu oran kadınlarda 3 kat artıyor. Hatta yapılan çalışmalar her 100 kadından 2’sinde ilk adet kanamasıyla birlikte migren geliştiğini ortaya koyuyor. Adet dönemlerinde kendini gösteren migrenin görülme oranı menopozda ise büyük oranda düşüyor. Öyle ki her 100 kadından 60’ında görülen migren menopoz döneminde yüzde 10’a kadar iniyor. Hamilelik döneminde de östrojen dengesinde herhangi bir değişiklik yaşanmadığı için migren atakları azalıyor.
Modern yaşamın en olumsuz getirilerinden biri de hormonlu besinler. Gerek sebze ve meyve, gerekse hayvansal besinlerde üretimi artırmak amacıyla östrojen hormonu kullanılıyor. Bu durum da vücuda zarar veriyor ve migren ataklarını tetikliyor. Öyle ki menopoz döneminde olan bir kadına bile östrojen verildiğinde migren atakları yeniden tekrarlayabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Umut Sarı, bu nedenle mümkün olduğu kadar organik besinlerin yenmesine özen göstermek gerektiğini belirtiyor.

45 Yaşından Sonra Beyin Gerilemeye Başlıyor

45 Yaşından Sonra Beyin Gerilemeye Başlıyor!

Yeni bir araştırma insanlarda hafıza ve diğer beyinsel işlevlerin 40'lı yaşların ortasında gerilemeye başladığını ortaya koydu

45 Yaşından Sonra Beyin Gerilemeye Başlıyor!
University College of London'dan doktorlar, on yıllık bir süre zarfında yaşları 45 ila 70 arasında değişen 7 bin İngiliz memurun zihinsel yeteneklerini inceledi. Ekip yaşları 45 ila 49 arasında değişen kesimin hafıza, idrak ve akıl yürütme yetisinde yüzde 3'ün üzerinde bir gerilemenin gayet açık ve net biçimde görüldüğünü söylüyor.
Bundan önceki araştırmalar zihinsel faaliyetlerde düşüşün 60'lı yaşlara kadar başlamadığına işaret ediyordu. Alzheimer Derneği, beyindeki değişimin hangi evrede ve nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamanın bunama tedavisine büyük katkı sağlayacağını söylüyor.
1997'den 2007 yılına kadar süren araştırmada 5 binin üzerinde erkek ve 2 bini aşkın kadın memura hafıza, kelime haznesi, işitsel ve görsel yetenekleri konusunda testler uygulandı. Araştırmada deneklerin eğitim seviyesi arasındaki farkı dikkate alınmadı.
Doktorlar, yaş ilerledikçe kelime haznesi haricinde diğer bütün beyinsel faaliyetlerde gerileme gözlendiğini söylüyor.
65 ila 70 yaş arasındaki erkeklerin akıl yürütme yeteneği yüzde 9.6 oranında gerilerken, aynı yaş grubundaki kadınlarda bu oran yüzde 7.4 olarak belirlendi. 45 ila 49 yaş arasında ise hem erkek hem de kadın deneklerin beyin gücü yüzde 3.6 olarak aynı seviyede düşüş gösteriyor.
Araştırmanın başkanı Profesör Archana Singh-Manoux, elde ettikleri bulguların bunamanın beyinde 20-30 yıla yayılan bir çöküşün sonucu olduğunu gösterdiğini söylüyor. 

5 Nisan 2015 Pazar

Enerjinizi Arttırın

Enerjinizi Artırma Zamanı

Dr. Mehmet Öz en gözde enerji artırıcıları açıklıyor.

Enerjinizi Artırma Zamanı
Her sokağın köşesinde bir kahve dükkanı olmasına, insan sağlığı açısından birçok yararı olduğu gösterilmesine, ve birçok insanın şu günlerde su şişeleri yerine kahve şişelerini tercih edeceği gerçeğine rağmen, hiçbir zaman kahve fanı olmadım.
Neden mi? Yeni başlayanlar için söyleyelim; kahve diüretiktir (idrar söktürücü) ve bu da örneğin saatler süren ameliyatlar için ameliyathanede durmanız gerektiğinde hiç de iyi bir şey değildir.

Ancak, birçok insanın neden sabah vazgeçilmezlerinin kahve olduğunu anlıyorum. Bazıları tadını, bazıları da güne hızla başlamalarını sağlayan kafein yardımını seviyor. İnanın, daha fazla enerji kazanma isteğimizi de anlıyorum. Hızla ilerleyen, yoğun, her yere koşuşturmamız gereken çağımızda, işimizi daha iyi yapabilmek, ailemizle daha yakın olabilmek, ve her güne daha cesaretle meydan okumak için daha da hırslanıyoruz.

Gerçek şu ki, kafein sizde herhangi bir yan etkiye neden olmuyorsa (ve içine çok fazla şeker koymuyorsanız), günlük kahvenizin tadını çıkarabilirsiniz. Ancak ben yine de enerjinizi artırmak, böylece ruh halinizi iyileştirmek, iş verimliliğinizi ve sağlığınızı desteklemek ve mutluluğunuzu artırmak için her tür alternatifi denemenizden yanayım.

İşte en gözde enerji artırıcılarımdan bazıları:

Yeşil çay: Bence tadı hiç fena değil ve yeşil çay aynı zamanda sağlığımıza sayısız yarar sağlayan, hastalıklarla savaşıcı birçok antioksidan içeriyor. Eğer biraz tat katmak isterseniz agave nektarı veya doğal tatlandırıcılar ekleyebilirsiniz.

Kuruyemişler: Ne zaman acıksam bir avuç ceviz veya badem yerim. İçerdikleri protein ve sağlıklı yağlar hem tok hissetmemi sağlıyor hem de gün boyu ihtiyacım olan enerjiyi fazlasıyla veriyor. Ayrıca, yapılan son araştırmalara göre kuruyemişlerdeki bütün kaloriyi sindirmiyoruz yani aslında ceviz veya badem gibi kuruyemişler tükettiğimizde daha az kalori almış oluyoruz.

Yoga: Her tür egzersiz veya hareket, gücünüzü artırır. Öyleyse, yorgun ve durgun hissettiğinizde ev veya iş yeri koridorunda 5 dakikalık bir yürüyüşe ne dersiniz? Ben güneşi selamlama gibi klasik birkaç yoga hareketiyle, kaslarımı ve zihnimi uyandırarak güne başlamayı seviyorum. Uyku Düzeni:  Sizi, yataktan, kanepeden veya televizyon karşısından kalkmak zorunda bırakan bir patronunuz, çocuklarınız veya diğer unsurlar hayatınızda bulunmuyorsa, şekerleme yapmak tabi ki harikadır. Ancak eğer şekerleme yapmanız imkânsızsa (ve hatta imkânı olsa bile), geceleri en az 7,5 - 8 saat uyumak için vakit ayırmaya çalışmanızı öneririm. Bunu yapmanın yolu kaliteli bir uyku sağlamaya çalışmaktır. Işıklarınızı mutlaka söndürün.

Vücudunuz Çok mu Hızlı Yaşlanıyor?

Vücudunuz Çok mu Hızlı Yaşlanıyor?

Hızlı yaşlanma sizi ilgilendiriyor mu veya neden ilgilendirmeli? Dr. Mehmet Öz bu süreci anlatıyor.

Vücudunuz Çok mu Hızlı Yaşlanıyor?
Vücudunuzun ne kadar hızlı yaşlandığını anlamak için evde uygulanan bu basit testler, başlıca 3 bölgeyi kapsıyor; kuvvet, denge ve hafıza…
Kuvvet
Test: 10 saniyede 3 kavanoz kapağını açmayı deneyin.
Neden yapıyoruz: Kapak açma eylemi, genel kas kuvveti ölçen basit bir testtir. Kavanoz açma gibi günlük işleri yapmak için yeterli kas gücüne sahip değilseniz, bu hızlı yaşlandığınızın bir göstergesi olabilir.
Zamanı yavaşlatın: Kuvvetinizi artırın. Lastik bir topu, günde 3 kere, 90 saniye boyunca sıkın. Kaslarınızı biraz da olsa kuvvetlendirmek, yaşamınıza birkaç yıl katabilir.
Denge
Test: Oturun ve bağdaş kurun. Oturduğunuz pozisyondan, ellerinizi kullanmadan kalkmaya çalışın.
Neden yapıyoruz: Alt vücut kuvvetiyle birlikte denge, düşme riskini azaltır. Düşme, yaşlanan kadınlarda travmaya bağlı ölümlerin başlıca nedenidir.
Zamanı Yavaşlatın: Dengenizi geliştirin. Tek bacak üzerinde 10 saniye boyunca ayakta durun. Alıştıkça, süreyi uzatın ve gözünüz kapalı yapmaya çalışın.
Hafıza
Test: Çekmeceden almanız gereken 10 eşya sayın. Sonra, çekmeceye doğru gidin ve saydığınız 10 eşyayı alın.
Neden yapıyoruz: Normal bir insan kısa süreli bellekte, 5-9 birimlik sözcük kapasitesine sahiptir. Beynimizse “kullan ya da kaybet” mantığıyla işler. Yaşlanmaya bağlı hafıza kayıpları en çok hareketsizlik ve zihin egzersizi eksikliğinden kaynaklanır.
Zamanı Yavaşlatın: Her gün, ağızdan veya dilaltı kapsül olarak 25 mikrogram B12 vitamin alabilirsiniz. Market alışverişi, kendinizi denetlemek ve beyin egzersizinde bulunmak için iyi bir günlük aktivitedir. Kafanızda alışveriş listenizi oluşturun ve neleri hatırladığınıza bakın.

3 Nisan 2015 Cuma

Hastane Randevusu Nasıl Alınır

Sağlık Bakanlığı vatandaşların daha kaliteli bir hizmet alabilmeleri için, Hastanelere ve Aile hekimlerine randevu alma sistemini devreye sokmuştur ve bu sistemin adına kısaca MHRS (Merkezi Hekim Randevu Sistemi) denmiştir.
Bu sistemin amacı vatandaşların hastaneye  veya aile hekimine gitmeden önce, muayene olacağı poliklinik, doktor veya muayene saatini seçebilme kolaylığını sunmuştur. Hastaneye gidip saatlerce kuyruk bekleme, ya da muayene olamadan geri dönme gibi olumsuzlukları ortadan kaldırmıştır.
Randevu almanın 2 yolu vardır:
1-Telefon ile Randevu: herhangi bir telefondan ALO182 hattını arıyorsunuz ve karşınıza çıkan görevli, sizden TC kimlik numarasını istiyor, doğruluğunu onayladıktan sonra, hangi il, hangi hastane, hangi poliklinik, doktor ve muayene saatini soruyor, size uygun randevu, gün ve saatlerini söylüyor. Siz uygun olan randevulardan birini seçiyorsunuz.
2-İnternetten (WEB) Randevu: Bunun için http://www.mhrs.gov.tr/ adresine girip öncelikle bir defaya mahsus üye olmanız gerekiyor. Üye olurken, karşınıza çıkan hazır forma bazı kimlik bilgilerinizin yanında, e-mail adres ve telefon bilgilerinizi girmeniz, kendinize ait bir şifre oluşturmanız gerekiyor. Kayıt işlemi tamamlandıktan sonra tek yapmanız gereken TC  kimlik numaranızla birlikte, şifrenizi yazarak giriş yapmak, istediğiniz hastane, poliklinik, doktor, muayene saatini seçip onaylamaktır. Böylece randevu almış oluyorsunuz. Randevu bilgileriniz isterseniz e-mail adresinize veya cep telefonunuza geliyor. Seçtiğiniz gün ve saatten 15 dakika önce randevu yerine gidip, kayıt olduktan sonra muayene saatinde de muayenenizi oluyorsunuz.
Şayet randevunuzu iptal ettirip, başka bir güne ve saate almak isterseniz; eğer telefonla randevu aldıysanız ALO182 yi arayarak, eğer internetten randevu aldıysanız üyelik bilgileri ile giriş yapıp, iptal ya da gün değiştirme işlemini gerçekleştirebiliyorsunuz.

El Hijyeni


El Hijyenini çok önemlidir.Ülkemizde oldukça önemli bir konu olarak gündemdeki yerini alabilir.Oldukça az önemsedigimiz bu konu dış ülkelerde çocuk yuvalarında egitim vererek başlar ve bir çok
devlet ve özel sektörlerde her yaşa ve kişiye egitimle devam eder.
Bu konunun ülkemizde saglık sektöründe ve gıda sektöründe nekadar önemli oldugunu
hepimiz biliyoruz.Fakat yinede hatırlatmak ve vurgulamak istedik.
Ellerimizdeki mikroorganizma sayısı 3,9x 104 ile 4,6x104  degişir.
El Hijyeninin Önemi
Ellerimizde oldukça yüksek sayıda mikroorganizma  vardır.
Vucudumuzdaki yayılımları  oranı Elde %40,Koltuk altı %15-25,Bel altı %30-39 dur.

Mikroorganizmalar bizlere bulaşır.Hastalık yaparlar.
Bakteriler,mayalar,küfler,mantarlar uygun ortam bulduklarında çogalarak zaralı hale gelirler.

Ellerimizle her seye dokunarak,kontamine oluruz.Hatta bizde başkalarını kontamine ederiz.
Yani mikropları yayarız ve başkasındanda alırız.

Ellerimizde bulunan mikroplarıda her yerimize farkında olmadan bulaştırırız.
Kaşınmak,göz ve agız,bıyık,burun,kulak ellemek yeterlidir.

Kendi sağlıgımızı ve başkalarının saglıklarınıda tehlikeye sokarız.         
Solunum yolu,soguk algınlıgı,bronşit,grip,kolera,diyare,verem vs.hastalıklar bulaşıcıdır.

El yıkanmasıdaki sıklık saglıgımız için önemlidir.Hastalıkları yaymaktan ve hasta olmaktan bizleri korur.Elle dokundugumuz eşyalar ve gereçlerde kontamine olur ve kontamine ederler.
Dokundugumuz her yüzeyde,hatta havada bile mikroplar bulunmaktadır.
Gözle görülmeyen bu mikroplara karşı  daima ellerimizi yıkamalıyız.


Ellerimizi Nezamam Yıkamalıyız ?

  • Her tuvalete gidişten sonra
  • Ellerinizi çok kirli görürseniz hemen
  • Yemek yemeden ve yemek hazırlamadan önce
  • Kirli gıdalara,et,tavuk,balık,sebze,meyve dokunduktan sonra
  • İşten evinize dönmeden önce,evinize vardıktan sonra
  • Hapşırdıktan,öksürdükten,burun,kulak karıştırdıktan sonra
  • Vucudunuzun herhangi bir kirli bölgesine dokunduktan sonra
  • Vucudunuzdaki kesik veya yaralara dokunduktan sonra
  • Gözünüze ve yüzünüze dokunmadan,makyaj yapmadan önce
  • Her hangi tıbbi ilaç ve aplikasyon tatbikinden önce
  • Hayvanları sevdikten ve dokunduktan (kafes,malzeme dahil) sonra
  • Hasta kişilere dokunduktan ve el tokalaştıktan sonra
  • Para saydıktan ve çöplere dokunduktan sonra
Nasıl El Yıkamalıyız.?
Sıvı Sabun veya Dezenfektanlı sıvı sabun ile Ilık ve akan su altında iyice ıslatılarak
Sabunun iyice yayılması saglanarak En az 15-20 saniye süresince
Ellerimizin üstü,altı,parmak araları,tırnak altları,avuç içi,dirsek hizaları iyice ovuşturulur.

Çok iyi bir şekilde sabun ve köpük gidene kadar durulanır.
Kagıt havlu ile veya şahsi havlu ile iyice kurulanır.Kurutma varsa iyice kurutulur.
Musluk kapatılarak ,kagıt havluda kutusuna atılır.


Saglık ve Gıda işinde çalışanlar ayrıca alkollü el dezenfektanı kullanmalıdır.

Dengeli Beslenme

Doymuş yağ (tere yağ, kuyruk yağı) oranı yüksek besinleri daha az tüketin.Yeterli miktarda doymamış yağ (ay çiçek, mısırözü, soya, fındık, zeytin yağı) almaya dikkat edin. Yarım yağlı süt, yağsız yoğurt tüketin.Yağlı kırmızı et yerine yağsız et, kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye gibi) balık ve tavuk tercih edin. Süt ve süt ürünleri de (yoğurt, peynir vb.) tüketilmeli fakat bunlarında az yağlı olmalarına dikkat edilmeli.Yemeklerinizi haşlama, fırında pişirme veya ızgarada pişirme yöntemleriyle pişirirseniz yemeğe eklenecek yağıda azaltmış olursunuz.
Aşırı şekerli gıdalardan kaçınmalı ve hatta çay, kahve gibi içecekler şekersiz içilmeli veya şeker miktarı azaltılmalıdır.
Gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 gr.ı (bir tatlı kaşığı)  geçmemelidir. Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı dahildir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında ilişki bulunmaktadır. Yüksek tansiyonu olanlar doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı yada miktarını azaltmalıdır.
Güne kahvaltınızı yaparak başlayın. Gece boyu gıda alımı olmadığından beyninizin sabah kalkınca enerjiye ihtiyacı vardır. Daha sonra gıda alımınızı kahvaltıdan başlayarak gün içine yaymanız daha etkin kalori yakmanıza neden olur.Öğünlerinizi önceden belirleyiniz.Mümkünse yediklerinizi 3 ana öğün, 3ara öğüne bölün az ve sık beslenin.Bol su için, yiyecekleri iyice çiğneyin. Her yemek yediğinizde midenin 1/3’ünü boş bırakın. Tam olarak dolu mide sağlığımızın zaman içinde bozulmasına ,erken yaşlanmaya neden olur.Midenizi katı gıdalarla doldurmayın .Katı gıdalarla dolu mide içeriğinin gerekli öz suyu her tarafa dengeli ulaştırması güçleşir ve sindirim zorlaşır. Düzenli yemek yiyenler daha dengeli ve sağlıklı beslenmekte ve ideal kilolarını korumaktadırlar.
Zihinsel faaliyetlerin gerektirdiği enerji kaynaklarının en önemlilerinden biride meyvelerdir. Beynin oksijen dışındaki tek enerjisi glikozdur. Glikoz meyvelerde hazır halde bulunur. Diğer gıdalarla alınan şeker midede yakılarak glikoza çevrilir. Bu nedenle meyveleri aç karnına yemeliyiz.Meyveler yemeklerden 30 dakika önce veya 3 saat sonra alınmalıdır.Mide doluyken alınan meyveler midede kalıp besin değeri kaybolup orada mayalanacağı için bütün sindirim sistemimizi yorar.
 Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir. Ortalama 100 günde (beyin ve sinir hücreleri hariç) bütün vücudumuz yenilenir.Düzensiz kötü beslenme yenileme sistemini aksatır. Cildiniz canlılığını, tazeliğini kaybeder ve en önemlisi hastalıklara açık olursunuz. Yorgunluk, çabuk yorulma, baş ağrısı olabilir. Düşünce ve hafıza sistemi bulanıklaşır.Bu nedenlerden dolayı düzenli ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli ve yemek için yaşamamalı sadece yaşamak için yemeli görüşünü benimsemeliyiz.